17 Mart 2012 Cumartesi

Uzun zaman önce terk edildiği belli olan o eski püskü ahşap evin tavan arasında, tozlu bir daktilo ilişiyor gözüme...
Uzun zaman önce terk edilmiş tozlu hayallerimi yazabilmek için, oturuyorum başına, tozunu almadan...
Harflere öfkeyle vurduğum her an, parmak uçlarım bir bir kanamaya başlıyor..
Tozların altına saklanmış hayal kırıklıkları, parmaklarıma batıyor, canımı acıtıyor, kanatıyorlar...
Ben yazdıkça kanıyor, ağlıyor ve daha çok yazıyorum...
Parmak uçlarımdaki acı, kızıl bir kahkahaya dönüşüyor, gitgide daha çok bağlanıyorum...
Tavan arasındaki küçük pencerenin birden açılmasıyla, tüm harflerim savruluveriyor yerlere bir bir..
Toplamaya üşeniyorum, bir de ben basıyorum üzerlerine...

Ayaklarımın dibinde beliren pikap, yalvarır gözlerle bakıyor sanki...
Uzun zamandır bir melodi gezinmemiş dudaklarında, canı acıyor belli, onun da...
Tozunu almak istiyorum, kırmızıya boyanıyor...
İğnesini kaybetmiş, kendi dallarımdaki dikenlerden bir tane hediye ediyorum...
Aşık bir melodi çalmaya başlıyor, "keşke tozlu kalsaydın..."
Esip duran rüzgar notaları odanın içerisinde savurdukça içime bir parça aşk yerleşiyor...
Sevmiyorum onu...

Tavan arasının en kuytu köşesinde bir eski sevgiliye rastlıyorum...
Rüzgardan ve saçlarımdan bahsediyor, ben yine ona inanmıyorum..
Geri dönmelerden sıkıldım artık, bırakıp gitmek istiyorum,
Paçama yapışıyor rüzgar.. Kendimden bile kaçamıyorum...

Oturup ağlıyorum küçük bir kız çocuğu gibi,
Akordu bozuk o piyano, gülümsüyor bana...
Parmaklarımı tuşlarında gezdiriyorum, neşeli bir kakofoni çarpıyor duvarlara!
Rüzgar benden kaçıyor, eski sevgili uzaklaşıyor, eski resimler bir bir soluyorlar...
"Saçlarımdaki rüzgar gibisin, dağıtıp kaçmaktan başka bir bok yapamayan..."
Beni duymuyor...

Tavan arasındaki sallanan sandalyeye kıvrılıyorum...
Yağmur çiselemeye başlamış, gözbebeklerim fark ediyor..
Ben fark etmiyorum...
Piyano çalmaya devam ediyor...
Ben yalnızca, si bemol olmak istiyorum, havada onu yakalıyorum, avuçlarımın içinde saklıyorum...
Ölümü ılık bir rüzgar sanıyorum, baharın ilk günlerinde, ansızın gelen...
Nefesimin yokluğunu hiç fark etmiyorum, o tozlu tavan arasında...
Benim yokluğumu, kimse fark etmiyor...
Tavan arasındaki bir toz tanesinden ibaret oluyorum,
sonunda...

7 yorum:

  1. Çöpleri karıştıran o dilsiz çocukla beraber dolanırken yığınların arasında bir eski daktilo buldum. Üzeri tozluydu. Sadece bazı tuşlarda toz yerine kan izleri vardı. Hep merak etmişimdir bir ölüm anı mıydı diye. O harfleri not aldım eve dönünce. Anlamlı bir cümle çıkartamadım aralarından. Hala merak ederim biri yazacak olsa ölmeden önce; Katilinin adını mı yazardı yoksa pişmanlığınkini mi? Belki pişmanlığı katilidir diye not aldım.

    YanıtlaSil
  2. Tatlı bir rüzgarın kollarında tanışıp ölümle, kendi katiline aşık olmuştu kadın... Kendi kanı dudaklarına sızarken, herkes rujunun rengini kıskanıyordu ve tüm gözler, bembeyaz teni uğruna soymak istiyordu onu.. Canı yanıyordu, ağlayamıyordu, belki de ölmüştü, merak ediyordu, belki de bir okyanusun dibindeydi sonunda, fakat kollarını kıpırdatamıyordu, derin bir boşluğun gölgesine hapsedilmişti sanki, çığlıkları yalnızca kendi dişlerinde yankılanıyordu...
    Kendi katilinden nefret etti, aşık kadın.. Pişmanlık için çok geç, ölüm için çok erkendi.. Uykusuz bir gece ne kadar siyahsa, o kadar siyaha boyanıp kendini boşluktan aşağı bıraktı.. Belki bir toz tanesi olup, tanıdık bir el yazısından öğrenirdi, katilinin adını...

    YanıtlaSil
  3. Katillerini bulup çıkarttım silinmiş satırların. Yüzlerinde beyaz bir nur. Sırtlarında kağıttan yapılmış sahte kanatlar. Ellerinde sevimli yavru kediler yün yumaklarıyla oynamaktaydılar. Ne kadar naif gözüktüler gözüme. Aldatmaca işte. Bacak aralarında sakladıkları günahları kamufle etmekteydiler aslında beyaz kostümleriyle. Bir fotoğrafta etiketlenmiş ve suskundular. Kameralarca görüntülenemeyecek kadar da yapay. Çünkü, ancak bir kaç dakika böyle temiz ve sessiz kalırdılar. Sonra akardı yüzlerinden makyajları. Dillerinde küfürlü lakırdılar. Tükürükler saça saça lanetler okurdular. O katilleri teşhis etmek onlardan biri olmaktır anladım. Bu şekilde kıskıvrak yakaladım hepsini.

    YanıtlaSil
  4. Katiller önce kendi çocukluklarını öldürürler.. Boş çocuk tabutları, başıboş dururlar etrafta..
    İçindeki çocukla birlikte, sığamazsın içlerine.. İçindeki çocuğu umutlarına emanet edip, yerleştirirsin boş bir tabuta.. Artık bir katilin ellerine sahipsindir, yapıştığın boğaz hep bir aşkı saklar derinlerinde, elinde son nefesini harcayan kadını tabuta koymaya tenezzül etmeyip, kapıyı kapatmadan çıkıp gidersin, her seferinde...

    YanıtlaSil
  5. Benimkini bir kuytuda öldüreli çok zaman oluyor. Daha doğmadan çöktüm kusurlu genlerinin üzerine... En çok ta sıkıp tek hücreli boğazını; çekip almış olmayı seviyorum nefesinden; kusurlanmamış özümü. Bazıları benim gibi katil doğarlar. İçlerindeki orospu çocuklarından zayıflıklarından kurtulur gibi kurtulurlar erkenden. Bazıları sonradan kıskanç olur ve cinayet işlerler. Ama olgunlaşmış acıları içlerinde saklı kalır bir zayıflık gibi. Bazıları ise sadece kıskançlardır da cinayetleri allaha havale ederler. Onlar sikilmeye mahkumlardır hayat boyu, içlerindeki çocuklarca; dışa açılan tüm deliklerinden...

    YanıtlaSil
  6. Bir katilin en güzel yanı, hikayeninin sonunu daima seninle bitirmesidir.. Kendini bir filmin başrolünde hissettiğin an ölüp gittiğinde, başrolde olup olmamanın hiçbir önemi kalmamıştır. Bir katilin en güzel yanı, tanrının ellerine sahip olmasıdır belki de...
    Yaratıp, öldürmenin hazzını ancak tanrı anlayabilir..

    YanıtlaSil
  7. Eski püskü kahverengi der koltuğunda çıplak oturan bir kadın yazdım önce. Bacaklarını aralamış kendine dokunuyordu. Az sonra suratına yerleştireceği o hazzı bekledim canını almak için. Nefes alıp vermeleri hızlandı.Tam o anda sıktım boğazını ellerime. Gözlerinden yaşlar boşaldı. Siyah makyajları aktı bedenine. Hazzın kıyısında aldım canını daha tam bitmeden hemde. Sonra oturup ölü bedenini izledim bir süre. Üstünü örtmeden çekip gittim. Onu bu halde bulacak bir ölü seviciyle de çoktan anlaşmıştım üstelik...

    YanıtlaSil