"Siklotimik bozukluk" sik gibi hastalıkmışsın be! Onunbununçocuğu.
***
Bazı insanların gerçekten şiddet görmeyi hakettiğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra, yolda yürürken kendi kendimize bağıramıyor oluşumuz, bunun hiç bir zaman moda olmaması ile alakalı diye düşünüyorum. Jöleli sikimsonik saçların bile moda diye kabul görebildiği bir toplumda, çığlık atmak çok ekstrem bir durum. Halbuki ben o an sinirimi çığlık atarak dışa vursam, gidip de kimseyi hırpalamak durumunda kalmam. Büyük ihtimal...
***
Gerçekten bir kedinin bana ne anlatmak istediğini, bir insanın cümlelerinden çok daha fazla önemsiyorum. Dünyanın yemeğini verdikten sonra gözlerimin içine bakıp miyavlamaya devam etmesini, kucağıma alıp sevdikten sonra hâlâ miyavlamasını, suyunu tazeledikten sonra paçalarıma sürtünmesini, gece ben uyurken tepeme çıkıp miyavlamasını anlayabilmek için pek çok şey verebilirim.
Yanı sıra köpekleri anlıyorum mesela. Onlar hep sevilmek ister. Bazen ona söylediğiniz bir kelime ile, bazen elinizi uzatmanız ile deliye dönüp yanınıza koştururlar, hatta üzerinize atlayıp üstünüzü başınızı pati içinde bırakırlar. Bu bence dünyanın en güzel duygusu.
Ama kediler, uykuları gelene kadar hep daha fazlasını isterler..
***
Açık ve net olarak "kleptomaniğim yeaa" tribine girmeden söyleyebilirim ki; hırsızlık yapmayı seviyorum. Kesinlikle hasta falan değilim. Adrenalinin böylesine yüksek olması acayip hoşuma gidiyor. Bence herkesin en azından bir kere denemesi gerek, çocuklukta yapılanlar sayılmaz. Nedense bir defa da yakalanmak istiyorum, ama şimdiye kadar hiç yakalanmadım. Resmen kendime kahve koleksiyonu yapmış olmama rağmen, kimse beni farketmedi. Hesaplayınca 4 haneli bir rakam çıkıyor karşımıza ayrıca, bu sadece kahve kısmı...
***
Yalnızlığa alışmak bazen korkutucu oluyor. Sanırım o korkutucu kısımla karşılaştığım dönemdeyim. Doğada yalnız olmanın normal bir şey olmadığını bildiğim için de, kendimi "belki normali böyledir, çift olmaya falan gerek yok ki" diye kandıramıyorum. İlginç bir yöne doğru gidiyor bu durum, ben de merakla izliyorum...
***
Bazen, hayatta başımıza gelecekleri izlemenin ne kadar eğlenceli olduğunu düşünüyorum. İyi veya kötü, bir kuklanın başına gelenleri izlemek gibi, kötü durumlardan bile bir zevk alınabileceği fikrine kapılıyorum. Sonra sadece tek bir hayatımız olduğunu ve bu hayatı olabildiğince mantıklı kullanmak zorunda olduğumuzu hatırlıyorum. Müdahale etmeden sadece izlemek, hayatıma mâl olabilir, bunun farkına varıyorum. Sonra sinirleniyorum... Çünkü ben sadece izlemek istiyorum. Bedenimin ruhumdan apayrı, saçma sapan şeyler yapmasını izleyip, eğlenmek istiyorum. Bazen çok ama çok pişman oluyorum ve sevemediğim tek şey de bu pişmanlık.. Mutsuzluğu bile seviyorum, bazen güzel cümleler kurduruyor, ama pişmanlık beyindeki tahta kurusu gibi.. Onu sevmiyorum...
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder