2 Nisan 2012 Pazartesi

saçlarım, paçalarım, montum sırılsıklam olmuş bir halde,
kulağımdaki melodilerle hem yürür,
hem üşürken,
biraz da titrerken,
peşime takılıverdi..
sadece göz kırpıp geçmiştim,
o kadar üşürken,
hiç vaktim yoktu eğilip sevmeye..
benim için ilkti sanırım bu ama,
öyle olmuştu işte...
peşime takılınca dayanamadım..
gözlerinin içine bakıp başını okşadım,
burnunu sevdim,
kulaklarına dokundum..
yürümeye devam ettim,
peşimden gelmeye devam etti..
ıslanmıştı,
yetişeceği bir yer,
yakalayacağı bir otobüs,
gitmek zorunda olduğu herhangi bir yer yoktu..
ama o yine de ıslanmıştı, sırılsıklamdı..
bir apartmanın girişinde saklanmamış,
bir saçağın altında korunmamıştı,
sağanak yağmurdan..
yatıp uyumak için bile,
kuru bir yer aramamıştı..
apartmana doğru yürürken,
bahçe kapısından girmeyip beklemeye başladı...
ellerim leş gibi köpek kokuyordu,
dayanamayıp gittim,
oturdum yanına..
zaten ıslanmıştım yeterince, 
biraz da kıçım ıslansın.. 
metropol hayatında yapamadığımız kahvaltıların,
artıkları duruyordu çantamda..
yarısı yenmiş, 'ara ki bulasın peynir'li poğaçadan koparıp,
uzattım burnunun dibine kadar..
kokladı, ağzını kocaman açıp ham yaptı.
3. lokmayı yemedi, onu da ben attım ağzıma. kardeş payı! 
hâlâ oturmaya devam ediyordu benimle..
kötü kokuyordu, ıslaktı, beni de ıslatıyordu,
dünyadaki en güzel şeydi..
gözlerine bakarken binlerce şey geçiyordu aklımdan..

yolda yürürken, tanımadığımız biri bize göz kırpsa ne yaparız? ne küfürler ederiz içimizden? hangi kibirlerle çeviririz kafamızı diğer yana?..
yolda yürüyen birinin peşine takılıversek, orada durup sever mi bizi? yoksa tedirginlikle cebindeki biber gazına mı sarılır?..
bu kadar ıslakken, kim dokunmak ister, saçlarımızı okşamak, burnumuzu öpmek, gözlerimize bakakalmak...
bu kadar kötü kokuyorken, bırak sevmeyi, hangi kötü kelimeleri sıralarlar ard arda?..
sırf "sevmek" için, yemeğini paylaşmak, dokunmak, sarılmak için, kim ıslak kaldırıma kıçını koyar dakikalarca, hem de üşüyerek?..
o, ölümüne iyilik yaptığınız leş insanlar, teşekkür etmek bir yana, kuyunuzu kazarken,
onları mı tercih edersiniz, yoksa iki lokma için ellerinizi yalayan köpeği mi?..
lokmanızı kapmak için tüm gururunu ayaklar altına seren o insanları mı tercih edersiniz,
son lokmayı size bırakan o köpeği mi?..
hayatınıza, evinize, işinize her gün defalarca tecavüz eden o insanları mı tercih edersiniz,
yoksa bahçe kapısından içeri adımını bile atmayacak kadar asil, o köpeği mi?..

insanların acizliği ve doğanın mükemmelliğinden bahsetmeyeceğim.. 
çünkü bundan bir sik anlamayacak insanların varlıkları ve kurdukları cümlelere tahammülüm yok... 

2 yorum:

  1. insanların birbirlerine çıkar doğrultusundaki kayıt göstermesi yanında doğadaki herhangi bir canlının kendi doğasındaki kayıtsızlığı beni de çok etkilemiştir. bu açıdan insanları insan nezdinde değil doğa nezdinde sınayınca çok aciz bir tablo çıkıyor ortaya.

    neyse ki acizim. ıslanmış, kirli ve çaresizim. ne mutlu bunu bilene!

    benim de tahammülüm yok. her şeyden önce, bir insan olarak kendime tahammülüm yok. daha ne olsun?

    ellerine sağlık çok beğendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onları anlatmak inanılmaz zor.. Hiçbir zaman da tam olarak anlatamayacağımdan eminim.. Yaşamı katlanır kılan yegane'ler..

      Sil